ŞIRNAK UNIVERSITY JOURNAL OF DIVINITY FACULTY, sa.36, ss.62-84, 2025 (ESCI)
Kelâmcılar, aksi bir kabul Allah’a eksiklik nispet etmek olacağı için O’nun bildiklerinin (ma‘lûmâtullâh) sonsuz olduğunu savunmuşlardır. Ancak bu esasın kabulü, teselsülün imkânsız olduğunu ispatlayan delillerden burhân-ı tatbîkin uygulanabileceği sonsuz bir silsilenin varlığı anlamına gelmektedir. Hem ma‘lûmâtullâhın sonsuzluğunu hem de burhân-ı tatbîkin geçerli bir delil olduğunu savunmak ise çelişkiye yol açmaktadır. Teselsülün iptaline dayanan isbât-ı vâcib delilleriyle dinî naslarda sonsuzlukla nitelenen şeyler arasındaki çatışma, ilk dönemlerden itibaren kelâmcıların gündemine gelmiş ve onlar birtakım açıklamalarla söz konusu çatışmayı gidermeye çalışmışlardır. Bu çalışmada kelâmcıların tutarlılık arayışlarına örnek olarak Devvânî’nin (ö. 908/1502) ma‘lûmâtullâhın sonsuzluğuyla burhân-ı tatbîk arasındaki muhtemel çatışmaya yönelik çözümü irdelenmektedir. İkincil literatürde bu konu müstakil olarak ele alınmadığı gibi bu konudaki tartışmalarda oldukça etkili olan Devvânî’nin görüşleri de incelenmemiştir. Bu çalışmayla 20. yüzyıla değin görüşleriyle farklı coğrafyalarda etkili olan Devvânî’nin söz konusu tartışmalardaki belirleyici rolünün anlaşılmasına katkı sağlanması amaçlanmaktadır. Nitekim ilgili konu; Devvânî sonrası dönemde isbât-ı vâcib risâleleri, Şerhu’l-Celâl hâşiyeleri ve konu özelinde telif edilen müstakil risâleler gibi çeşitli eserlerde yoğun bir şekilde tartışılmış ve dönemin ilmî gündeminde ağırlıklı bir yer edinmiştir. Çalışmayla ma‘lûmâtullâhın sonsuzluğu ile burhân-ı tatbîk arasındaki çatışmanın Devvânî’nin ilâhî ilim teorisinin şekillenmesinde etkili olduğu, bu sorunu ma‘lûmâtullâhın ilâhî ilimdeki varlıkları bakımından ele alması ve sorunun bu yönden çözümü için geliştirdiği yaklaşımla onun görüşlerinin önceki kelâmcılardan önemli ölçüde farklılık gösterdiği ortaya koyulmaya çalışılacaktır. Bu minvalde konu incelenirken Devvânî’nin yaklaşımı kendinden önceki kelâmcılarla karşılaştırmalı olarak ele alınacaktır. Bunu sağlamak amacıyla çalışmada öncelikle genel olarak Eş‘arî kelâmcıların meseleye yaklaşımlarına dair bir çerçeve çizmek üzere Gazzâlî (ö. 505/1111), Şehristânî (ö. 548/1153) ve Teftâzânî (ö. 792/1390) gibi önde gelen Eş‘arî kelâmcıların çözümlerine yer verilecektir. Bu isimler tercih edilirken ma‘lûmâtullâhın sonsuzluğu ile teselsülün iptali için kullanılan deliller arasındaki çatışmayı gidermeye yönelik girişimde bulunmuş olmaları dikkate alınmıştır. Ardından da Devvânî’nin konuyla ilgili görüşleri incelenecektir. Devvânî; “yok olanın (ma‘dûm) bilgiye konu olması” problemini aşarak Allah’ın ezelde eşyayı bildiğini izah etmeye ve bununla birlikte burhân-ı tatbîkle çatışmadan ilâhî ilmin sonsuz bilineni kuşattığı iddiasını sürdürmeye imkân tanıyan bir ilâhî ilim teorisi geliştirmeye çalışmıştır. Bu doğrultuda ma‘lûmâtullâhın sonsuz olduğu esasıyla burhân-ı tatbîk arasındaki çatışmayı bertaraf edebilmek için Allah’ın eşyayı icmâlî olarak bildiğini ileri sürmüş ve bilinenlerin ilâhî ilimdeki ilmî varlığının bütünleşik (müttehid) olduğunu savunmuştur. Benimsediği ilâhî ilim teorisinin gereği, ma‘lûmâtullâhın sonsuzluğu sorununu bilinenlerin hem ilâhî ilimdeki varlıkları hem de hâricî varlıkları bakımından ele almış ve böylece tartışmanın boyutunu genişletmiştir. Ma‘lûmâtullâhın dış dünyadaki varlıkları cihetinden getirdiği çözümde kendinden önceki kelâmcılarla benzer bir yaklaşımı benimseyen Devvânî, ilâhî ilmi bilinenlerin ilmî varlığıyla açıklaması, sorunu bu yönden de ele alması ve bilinenlerin ilâhî ilimde ayrışmamış halde bulunduklarını öne sürmesi bakımından onlardan ayrılmıştır. Devvânî’nin ma‘lûmâtullâhın sonsuzluğu sorunu nedeniyle Allah’ın eşyayı icmâlî olarak bildiğini savunması, ilerleyen süreçte lehte ve aleyhte yoğun tartışmalara yol açmıştır. Devvânî’nin filozofların görüşüne meylettiğini ve onun icmâlî ilme dayalı ilâhî ilim teorisinin Allah’ın tafsilatı bilmediği iddiasına yol açtığını düşünenler, onu sert bir şekilde tenkit etmişlerdir. Buna karşın onun teorisini, ma‘lûmâtullâhın sonsuzluğu esasıyla burhân-ı tatbîk arasındaki çatışmada geçerli bir çözüm olarak değerlendirenler de bulunmaktadır.
Theologians have adopted as an indispensable theological principle that things God knows (al-ma‘lūmātullāh) are infinite since to accept otherwise would be to attribute deficiency to Him. However, accepting this principle implies the existence of an infinite series to which burhān al-tatbīq, one of the proofs of the impossibility of infinite regress, can be applied. Defending both the infinity of things God knows and the validity of burhān al-tatbīq as a valid proof creates a contradiction. The conflict between the proofs of isbāt al-wājib, which are based on the cancellation of succession, and the things described as infinite in religious texts has been on the agenda of the theologians since the early periods, and they have tried to eliminate this conflict with some explanations. This study analyses al-Dawwānī's (d. 908/1502) solution to the possible conflict between the infinity of al-ma‘lūmātullāh and burhān al-tatbīq as an example of the theologians' search for consistency. Accordingly, we aim to contribute to the understanding of this issue, which was intensely debated in the postDawwānī period, and the decisive role of al-Dawwānī in these debates. In this study, we will try to show that the conflict between the infinity of al-ma‘lūmātullāh and the burhān al-tatbīq was influential in shaping al-Dawwānī's theory of God's knowledge and that the theory he defended differed significantly from the earlier theologians. In analyzing the subject, alDawwānī’s approach will be compared to the earlier theologians. In this context, the study will first include the solutions of prominent Ash‘arite theologians such as al-Ghazālī (d. 505/1111), al-Shahristānī (d. 548/1153), and al-Taftāzānī (d. 792/1390). The choice of these names was informed by the fact that they attempted to resolve the conflict between the infinity of al-ma‘lūmātullāh and the burhān al-tatbīq. Adopting a different approach to God’s knowledge than his predecessors, alDawwānī tried to develop a theory that would allow the defense of the claim that God knows things in eternity and to create a theory that enables one to maintain the claim that God’s knowledge encompasses the infinite known without contradicting burhân al- tatbīq. As a result, he argued that God knows things ijmālī knowledge to eliminate the conflict between the infinity of al-ma‘lūmātullāh and the burhān al-tatbīq. He extended this conflict by considering it in terms of both the existence of the known in God’s knowledge and its external existence. His solution to this conflict in terms of the existence of the knowns in God’s knowledge is based on the simplicity of the ijmālī knowledge. In contrast, his solution regarding the existence of the knowns in the external world is based on the creation of the world that had a beginning and that beings in the external world are finite. Finally, it has been found that al-Dawwānī was harshly criticized by those who thought that he leaned towards the philosophers' view and that the ijmālī knowledge he attributed to God led to the claim that God did not know the juziyyat. On the other hand, some consider his theory as a valid solution to the conflict between the principle of the infinity of things God knows and the burhân al-tatbîq.