Türk siyasal hayatının çok partili ve tek dereceli ilk seçimi olma özelliğini taşıyan 21 Temmuz 1946 milletvekili erken genel seçimlerine hukuksuzluk ve usulsüzlük damgasını vurmuştur. Seçimin öncesinde, sandık başında ve sandıkların kapanmasından sonra yaşananlar 1946 seçimlerinin hileli seçim olarak adlandırılmasına yol açmıştır. Bu nedenle 1946 seçimleri, hem hukukun, hem siyasetin, hem de tarihin alanına girmektedir. Öte yandan seçime şaibe bulaşmayan tek bir il veya ilçenin olmaması, Türk insanını süratle politize etmeye yaramış, demokrasiye geçiş sürecini hızlandırmıştır. Hileli seçimlerde şikâyetler belli noktalarda toplanmıştır. Bunların başında seçimlerin yargının değil de idarenin denetim ve gözetiminde olması dolayısıyla muhalefet partisini destekleyenlerin tutuklanması, dövülmesi, oy vermelerinin engellenmesi gibi kamu güçleri tarafından yapılan baskılar gelmektedir. Oyların açıktan verilmesi, oy sayım ve döküm işleminin kapalı odalarda iktidar partisi mensuplarınca gerçekleştirilmesi ayrıca oy pusulalarının sayıldıktan sonra yakılarak imha edilmesi gibi seçim hukukunun temel ilkelerine aykırılık bir başka itiraz konusu olmuştur. Türkiye’nin her köşesinden gelen bu tepkilere seçim akşamı bir yenisi eklenmiş, CHP tek parti döneminin refleksiyle hareket ederek İstanbul’da kaybettiği seçimlere müdahale etmiştir. Aslında DP, İstanbul’u tartışmaya yer bırakmayacak şekilde elli bin oy farkıyla kazanmıştır. Ancak CHP, İstanbul’da vazgeçilmez gördüğü adaylarının parlamentoya girebilmesi için düğmeye basmış, parti müfettişi Cevdet Kerim İncedayı’nın baskıları sayesinde aralarında Kâzım Karabekir, Recep Peker ve Cemil Cahit Toydemir’in bulunduğu yedi CHP’li adayın seçimi kazandığı açıklanmıştır. Dönemin İstanbul Valisi Lütfi Kırdar sonraki yıllarda bu konuya değinmiş, aslında yirmi üç milletvekilinin tamamını DP’nin kazandığını ama seçimlerin iptaline yol açmamak için gelen talimata uygun olarak hareket edildiğini ve seçimi kaybetmesine rağmen CHP adaylarından yedisine mazbata verilerek mil-letvekili yapıldıklarını ifade etmiştir. Bu çalışmada 1946 milletvekili seçimlerinde İstanbul’da yaşanan siyasi gelişmeler ele alınmıştır. Hukuksuzluklarla ve antidemokratik uygulamalarla dolu bu süreçte gösterilen tepkilerin ve yapılan muhalefetin, seçim hukukunun temel ilkelerinin gerekliliğini ortaya koyduğu ve Türk demokrasisine katkı sağladığı sonucuna ulaşılmıştır.
Lawlessness and irregularity left their mark on the early general parliamentary elections of July 21, 1946, which was the first election of Turkish political life with a multi-party system and a single degree. The events before the election, at the ballot box and after the closing of the ballot boxes led to the 1946 elections being called fraudulent elections. For this reason, the 1946 elections fall into the domain of law, politics and history. On the other hand, the absence of a single province or district that was not polluted by the fraud in the election has served to politicize the Turkish people rapidly and accelerated the transition to democracy. Complaints were collected at certain points in fraudulent elections. The most prominent of these is the pressure exerted by public forces, such as arresting, beating and preventing op- position party supporters from voting, since the elections are under the supervision and con- trol of the administration and not the judiciary. Another objection was the violation of the basic principles of the election law, such as open voting, the counting and casting of votes carried out by the members of the ruling party in closed rooms, and the destruction of the ballot papers by burning them after they were counted. A new one was added to these reac- tions from all corners of Turkey on the night of the election, and the CHP, acting with the reflex of the single-party period, intervened in the elections it lost in Istanbul. In fact, DP won Istanbul with a margin of fifty thousand votes, leaving no room for discussion. However, the CHP pressed the button so that the candidates it deemed indispensable in Istanbul could enter the parliament, and it was announced that seven CHP candidates, including Kazim Kar- abekir, Recep Peker and Cemil Cahit Toydemir won the election thanks to the pressures of party inspector Cevdet Kerim Incedayi. The Istanbul Governor of the period, Lutfi Kirdar, touched upon this issue in the following years, stating that DP won all of the twenty-three deputies, but that they acted in accordance with the instruction in order not to cause the can- cellation of the elections, and that despite losing the election, seven of the CHP candidates were appointed as MPs. In this study, the political developments in Istanbul in the 1946 par- liamentary elections are discussed. It has been concluded that the reactions and opposition to this process, which is full of unlawfulness and antidemocratic practices, reveal the necessity of the basic principles of election law and contribute to Turkish democracy.