Osmanlı Dönemi müellif sufî kadılarından biri olan Mahmud Kefevî (ö. 1582), hicrî ilk asırdan kendi dönemine kadar yaşayan Hanefî fukahâsını ve her asrın sufîlerini ele aldığı “Ketâibu a’lâmi’l-Ahyâr min fukahâi mezhebi’n-Nu’mâni’l-Muhtâr” isimli eseri ile tanınmaktadır. Kefevî, sûfî ve fakihleri ortak ele aldığı eseri ve kadı-sûfî kimliği ile birlikte değerlendirildiğinde uzlaşmacı bir portre çizmektedir. Ayrıca Kefevî’nin eseri her ne kadar âlimler ve sûfileri içerse de Ketâib’de yer alan hukukçuların dönemlerindeki yönetimle ilişkileri ve yöneticilere dair düşünceleri de yer yer eserde konu edilmiştir. Osmanlı Dönemi’nde yaşamış, kadı olarak görev almış ve azledilmiş biri olarak Kefevî’nin bu dönemle, Osmanlı fukahâsı ve sultanlarıyla ilgili kendi düşüncelerini de ifade etmesi, konumuz açısından önemlidir. Mahmud Kefevî, mezkur eserinde âlimlerin sultanlarla ve yöneticilerin de ulemayla ilişkilerinde dikkat etmeleri gereken önemli prensiplere yer vermektedir. Kadı ve hâkimin ilminin inceliklerine vâkıf, sâlih, âdil, ârif kişiler olması gerektiği Ketâib’de vurgulanmaktadır. Bununla birlikte hukuk işini ehil olmayandan alıp ehli olana vermenin de yöneticinin uhdesinde olduğunu belirtir. Liyâkât, bir veziri görevlendirirken de bir şeyhülislam atarken de sultanın dikkat etmesi gereken en önemli prensiplerdendir. Osmanlı döneminde üst düzey görev alan hukukçular ve onların sultanlarla olan ilişkilerinin eserde konu olması, Ketâib’i konumuzla ilgili oldukça dikkat çekici kılmaktadır. Eserde özellikle vezir ataması, padişahın en fazla ehemmiyet vermesi gereken konulardan biri olarak gözükmektedir. Çünkü toplum işlerini salah ile yürütecek kazaskerler ve ilim adamlarının sultanla ilişkisinde vezirin ehil olması hayatî bir öneme sahiptir. Ketâib ilk bakışta her ne kadar bir biyografi kitabı görünümüne sahipse de bu makale, eserin satır aralarından özellikle Osmanlı dönemindeki ulemâ-sultan ilişkileri konusunda önemli prensipleri sunmayı amaçlamaktadır.
Mahmud Kefevî who is one of the author sûfî- judges is known with his work of art “Ketâibu A’lâmi’l-Ahyâr min Fukahâi Mezhebi’n-Nûmâni’l-Muhtâr” in which he discusses the Hanefi alfaquis who did live till his era and the sufis of all century. Kefevî gives an accommodationist impression if utilized with his muslim judge-sufî identity and his work where he discusses sufis and alfaquis collectively. Additionally, despite his work that contains scholarly person and sufis, the relationship between the legists taking part in the book and the governance in their period and also their thoughts about the governance is mentioned partly in the book. It is also important in terms of our subject that Kefevî, who has lived in the Ottoman period, was assigned and dismissed as a muslim- judge, expresses his own thoughts about Ottoman alfaquis, sultans and this period. Mahmud Kefevî mentions important principles which should be kept in mind between the relationship of scholars with sultans and administrators with scholars. It is also emphasized in Ketâib that muslim-judges and judges should be the master of his domain, suitable, fair and enlightened. Besides the responsibility of employing an expert instead of an unexpert in the area of law belongs to the administrators. Merit is one of the most important principles a sultan needs to be careful while assigning a vizier or a shaykh al-islam. The subject of senior lawyers taking charge in the Ottoman period and their relations with sultans makes Ketâib considerably remarkable for our topic. In the work, especially the appointment of the vizier seems to be one of the issues that the sultan should give the most importance to. Despite Ketâib’s biographic Outlook at first view, this article aims to present important pirinciples of ulama-sultan relations in the Ottoman period between the lines of the book.