Kocatepe İslami İlimler Dergisi (Online), cilt.8, sa.1, ss.236-255, 2025 (ESCI)
Devvânî, müteahhirûn dönemi kelâm-felsefe etkileşiminin en önemli alanlarından olan bilgi konusundaki tartışmaları ulûhiyyet bahsine taşımıştır. O, Allah’ın ilmi hakkında ortaya koyduğu görüşler ve bu bağlamda diğer yaklaşımlara yönelttiği eleştirilerle devam eden süreçteki tartışmaların seyrini belirlemiştir. Bu çalışmada Osmanlı ulemâsından İsmâil Konevî’nin, Devvânî tarafından Allah’ın eşyaya dair ilmi bağlamında kelâmcılara yöneltilen eleştirileri nasıl değerlendirdiği ele alınmaktadır. Bu bağlamda Devvânî’nin eleştirilerinde kullandığı “ilmin ma‘dûma taallukunun imkânsız olması” ve “taalluku olmadan sadece ilim sıfatının ezelî olmasının Allah’ın ezelde eşyayı bildiği iddiası için yeterli olmadığı” şeklideki argümanlarıyla “bu sorun nedeniyle kelâmcıların ilmin taallukunu hâdis kabul ettikleri” ve “buna bağlı olarak ilâhî ilmin ezelî olmasını temellendirmede sorun yaşadıkları” yönündeki tespitleri üzerinde durulmakta ve Konevî’nin bunları nasıl bertaraf ettiği ortaya koyulmaya çalışılmaktadır. Devvânî sonrası dönemde öne çıkan tartışma alanlarından biri olan Allah'ın ilmi konusunda metin analizi yöntemiyle hazırlanan bu çalışmayla konu özelinde çalışmanın oldukça az olmasının neden olduğu boşluğun doldurulmasına katkı sağlanması hedeflenmektedir. Ayrıca Devvânî’nin Osmanlı coğrafyasına etkisi hakkında bilgi verilmesi de amaçlanmaktadır. Devvânî’nin ilâhî ilim konusunda kelâm geleneğine yönelttiği oldukça etki uyandıran eleştirileri karşısında Konevî, kelâmcıların Allah’ın eşyaya dair ilminin ezelî oluşunu temellendirmede sorun yaşamadıklarını ortaya koymaktadır. Konevî, Devvânî’nin eleştirilerine dayanak olarak kullandığı “yokluğun bilgiye konu olması” sorununu çözerken kelâmcıların ilmin ma‘dûma taallukunu ittifakla mümkün kabul ettiklerini savunmaktadır. İlâhî ilmin taallukunun kadîm ve hâdis olarak ayırılmasına dayanan Hayâlî’nin teorisini devam ettiren Konevî, ilâhî ilmin hâdis taalluku yanında kadîm taalluku olduğuna da dikkat çekerek kelâmcıların eşyaya dair ilâhî ilmin ezelî oluşunu temellendirebildiklerini düşünmektedir. Bu bakımdan Konevî’nin, kelâm geleneğince benimsenen ilâhî ilim teorisinin geçerli ve yeterli olduğunu düşündüğü sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca Devvânî’nin kelâm geleneğine yönelttiği eleştirilerin, Konevî tarafından onun felsefî temayülünün neticesi olarak yorumlandığını söylemek mümkündür.
Al-Dawwānī carried the debates on knowledge, one of the most important areas of kalām-philosophy interaction in the Muteakhkhirūn period, to the issue of divinity. With his perspectives on the knowledge of God and his criticisms of other approaches in this context he played an important role in the ongoing discourse. This study will examine how Ismāʿil al-Qūnawī, the Ottoman scholar, evaluated Dawwānī’s criticisms of the theologians regarding God’s knowledge of things. In this context, the arguments used by al-Dawwānī in his criticisms of the theological tradition, namely, “the impossibility of the attribute of knowledge's being attached to nonexistence”, “the eternity of the attribute of knowledge without its taalluq is not sufficient for the claim that God knows things in eternity”, and “because of this problem, the theologians accept the attachment of knowledge as hādith” are discussed, and al-Qūnawī’s responds to these criticisms are revealed. With this study, which is prepared by the method of textual analyzing about of God's knowledge, one of the prominent areas of debate in the post-Dawwānī period, we aim to contribute to filling the gap caused by the scarcity of studies on the subject. On the other hand, we hope to provide insight into al-Dawwānī's influence on Ottoman thought. In the face of al-Dawwānī's highly influential criticisms of the theologians on the subject of God's knowledge, al-Qūnawī reveals that they had no problem in justifying the eternity of God's knowledge of things. In solving the problem of “the subjection of non-existence to knowledge,” which al-Dawwānī uses as a basis for his criticism, al-Qūnawī argues that the theologians all agree the attribution of knowledge to non-existence as possible. Continuing alHayālī’s theory of the taalluq, which he divides it into the qadīm and the hādith, al-Qūnawī points out that the theologians accepted that God’s knowledge has the qadīm taalluq as well as the hādith taalluq. He thinks that thanks to these views, theologians were able to justify the eternity of divine knowledge of things. In this respect it is concluded that, al-Qūnawī considers that the theory of divine knowledge adopted by the theological tradition to be valid and sufficient. It is also possible to say that al-Qūnawī interprets al-Dawwānī’s criticisms of the theological tradition as a consequence of his inclination towards the view of Islamic philosophers.