Modern Tıbbın Işığında İslam Hukuku'nda Düşük Çocuğa Yönelik Hükümler


Creative Commons License

Atan Ö. F.

CUMHURIYET THEOLOGY JOURNAL, cilt.27, sa.1, ss.184-195, 2023 (ESCI)

  • Yayın Türü: Makale / Tam Makale
  • Cilt numarası: 27 Sayı: 1
  • Basım Tarihi: 2023
  • Dergi Adı: CUMHURIYET THEOLOGY JOURNAL
  • Derginin Tarandığı İndeksler: Emerging Sources Citation Index (ESCI), Scopus, ATLA Religion Database, Central & Eastern European Academic Source (CEEAS), Index Islamicus, MLA - Modern Language Association Database, Directory of Open Access Journals
  • Sayfa Sayıları: ss.184-195
  • Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Ceninin ana rahimdeki gelişim süreci, âyet ve hadislere konu olmuş ve bununla ilgili genel bilgiler verilmiştir. Fakîhler tarafından başta bu nasslar ve dönemin tecrübî bilgileri referans alınarak içtihatta bulunulmuştur. Bu bilgiler ışığında ceninin gelişimi, tam veya sağ doğumu ve bu süreçte ölmesi veya cenine müdahale gibi hususlarla ilgili çeşitli hükümler vazedilmiştir. Ceninle ilgili bu hükümlerin belirlenmesi için mesele ele alınmış ve buna dair sürecin nereden ve ne şekilde başladığı değerlendirilmiştir. Aynı hususta ittifak edilen konular olduğu gibi, mezhep içi ve mezhep dışı ihtilafların da olduğu tespit edilmiştir.

Şahıs hukuku açısından ceninin ehliyet yönü incelenmiş, haklara sahip olma ve borç altına girebilme ile hak ve borç doğuran bir ehliyete haiz olup olmadığı belirlenmiştir. Buna göre ceninin edâ ehliyeti olmamakla beraber, nâkıs bir vücûb ehliyetine sahip olduğuna hükmedilmiştir. Böylelikle cenin, bağımsız tam bir hukukî kişiliğe sahip olmadığı için sadece lehinde olan haklar sabit olup fıkıh, kendisiyle ilgili diğer insanlara bazı sorumluluklar yüklemiştir. Ceninin sağ olarak doğmasıyla bu ehliyet, tâm olmaya dönüştüğü için bu süreçten sonra hukuk nazarında kişi kabul edilmekte ve birçok hukukî meseleye konu olmuştur. Bu bağlamda ceninin rahimde bulunduğu dönem ve doğumu dikkate alınarak bu iki sürece göre kendisine yönelik hak ve sorumluluklar belirlenmiştir.

Ceninin sağ doğum sonrası ölmesi halinde kendisine ve başkalarına yönelik haklar ve görevler açısından erişkin kişilerden bir farkı olmadığı hususunda görüş birliği vardır. Ancak bunun tam doğum olup olmaması, hamilelik süresine göre gelişimi ve buna bağlı olarak ruh üflenmesi dikkate alındığı takdirde bununla ilgili farklı görüşler ortaya konulmuştur. Çoğunluk, ceninin gelişim süreciyle ilgili -kırk günlük üç ayrı periyot halinde zikredilen- hadisi esas alarak değerlendirmeler yapmış, ancak bunun bazı tıbbî verilerle örtüşmediği gözlemlenmiştir. Bu süreçle ilgili yapılan yorumlar, sadece mezkûr hadisle sınırlı olmayıp aynı zamanda dönemin tecrübî bilgileri de dikkate alınarak yapılmıştır. Zira fakîhlerin dile getirdiği gelişim süresinin aksine, modern tıbba göre bu sürecin daha önce tamamlandığı tespit edilmiştir. Konuyla ilgili referans alınan diğer bir rivâyette ise kırk iki günde cenin gelişiminin bir kısmını tamamlandığına dair bilgi, tıbbî tespitlerle paralellik arz etmektedir. Fakihlerin çoğu ilk hadisi esas almış ve buna göre göre yüz yirmi günlük süre sonunda cenin dışarıya çık(arıl)tığı takdirde bunu tam doğum saymıştır. Yaşadığına dair emareler olmakla beraber (ruh üfleme zamanı olan) yüz yirmi gününü tamamladığı takdirde ise bunu sağ doğum kabul etmiştir. Şayet hamilelik süresi dört aydan az ise bunun sağ doğum olmadığını zikretmiştir. Fakîhler yüz yirmi günlük bu süreyi baz aldığı için bundan önce doğan cenine herhangi bir hukuk terettüp etmemiş, daha sonra doğanların ise canlı olup olmadığını dikkate alarak değerlendirmeler yapmıştır.

Fıkıhta tam doğum sonrasında ve/veya sırasında ölen düşük çocuğa sıkt ismi verilmiş ve cumhura göre dört ayın sonunda cenine ruh üflendiği kabul edilerek çeşitli branşlar açısından farklı içtihatlarda bulunulmuştur. Buna göre ceninin ölü ve/veya bu süreden önce dışarı çık(arıl)ması durumunda ihtilaf edilmiştir. Bu görüşler, farklı branşlar açısından değerlendirilmiş ve cenine yönelik hükümler dikkate alınarak içtihatlarda bulunulmuştur. Farklı kıstaslardan kaynaklanan bu tartışmalar sadece mezhep dışı olmayıp, belli bir mezhebin müntesibi olan fakîhler de aynı konuda ihtilaf etmiştir. Belli bir konuyla ilgili olarak fakîhin ölçüt aldığı kriteri, buna dair diğer bir meselelerde dikkate almayarak farklı yaklaşımda bulunduğu için fetvâya esas olan görüşte tercihin, değişkenlik arz ettiği görülmüştür. Bu ihtilaflar düşük çocuğun yıkanması, kefenlenmesi, cenaze namazı ve defni gibi hükümlerin niteliğine etki etmiştir. Ayrıca annesinin nifâs, talâk ve ümmü’l-veled gibi hukukî statüsüne, kürtaj ve gurre gibi ceza hukukuna, varis olması ve terekesi gibi malî durumlara ve şartlı akitlere etkisi gibi birçok hükmü doğurmuştur. Çalışmamızda tıbbî bilgiler ışığında anne rahmindeki gelişimine bağlı olarak ceninin ölmesi durumunda, fıkhî açıdan kendisine karşı görevler ve bununla ilgili olarak doğurduğu hükümler ele alınacaktır. Özellikle kürtaj ve gurreye dair İslam Hukuku’nun hükümleri, Türk Ceza Kanunu ile karşılaştırılarak bazı değerlendirmeler yapılacaktır.

The development process of the fetus in the womb has been the subject of verses and hadiths and general information has been given. Faqihs made ijtihad based on this information and the experiences of the period. Using these verses and hadiths, various provisions have been made on fetal development, living or stillbirth, and intervention to the fetus. The determination of these provisions was evaluated by looking at where and how the fetal process started. It has been determined that there is an alliance on some issues, and there are intra-denomination and non-denominational conflicts on some issues.

In terms of personal law, the competence aspect of the fetus has been examined and it has been determined whether it has an identity that creates rights and obligations. Accordingly, it has been ruled that although the fetus does not have the capacity to act, it has an imperfect body capacity. Faqihs agreed that in the event that the fetus dies after birth, the duties and rights that fall upon him and others are no different from those of adults. However, different opinions have been put forward considering whether the birth is complete or not and the spirit blowing depending on the duration of pregnancy. The majority of the scholars based their opinions on the hadith about the development process of the fetus, which was mentioned in three separate periods of forty days. In this article, it is observed that this did not coincide with the medical data. The comments about this process were made by taking into account the aforementioned hadith and the experiences of the period. Because it has been determined that the development period expressed by the faqihs is shorter in modern medicine. Interpretations regarding this process are not limited to hadiths, but are made by taking into account the experiential knowledge of the period. Because, contrary to the development process expressed by jurists, it has been determined that this process takes a shorter time compared to modern medicine. In another narration taken as a reference on the subject, the information that a part of fetal development is completed in forty-two days shows parallelism with medical findings. Most of the faqihs took the first hadith as a basis and counted the birth of the fetus at the end of one hundred and twenty days as a full birth. Considering the signs that he was alive, they accepted this has a right to be born when he completed one hundred and twenty days. If the duration of pregnancy is less, they have accepted that there is no such right. Since the faqihs were based on one hundred and twenty days, no law was applied to the fetus born before that, and evaluations were made according to the vitality of those born after that. In fiqh, the name of the child who dies during full birth is given the name siqt (stillborn baby) and different jurisprudence has been made in terms of branches based on four months according to the people. Disputes arising from different criteria, both non-denominational and jurists from the same sect, also disagreed on the same issue. It has been seen that the preferences in the opinion that is the basis of the fatwa vary, since the jurist took the criterion on a certain issue, not taking into account the other issues related to it, and took a different approach. These conflicts have affected the provisions such as washing, shrouding, funeral prayer and burial of the miscarried child. Moreover, its effect on the legal status of the mother such as nifas (the time required for the uterus and reproductive organs to return to normal after delivery), talaq (dissolution of marriage according to the rules of Islam) and ummu’l-waled (concubine who gave birth to a child by her owner), criminal law such as abortion and ghurrah (compensation due to abortion of the child in the womb), financial situations such as heir and inheritance and conditional contracts. has given rise to many such conclusions. In our study, in the light of medical knowledge, the death of the fetus depending on its development in the mother's womb, the duties against it in terms of fiqh and the provisions it has brought about it will be discussed. In particular, some evaluations will be made by comparing the provisions of the Islamic Law on abortion and ghurrah with the Turkish Penal Code.