Civil wars and military coups culminated in Latin America during the Cold War era while political instability, violence and human rights violations have become ongoing chronic problems of the region even today. Additionally, most of the violent practices were perpetrated as nation-states’ policies and numerous “dirty wars”, of which wellknown examples are the cases in Argentina and Chile, occurred. On the other hand, the Mexican case was considered as an exception since the country maintained a democratic regime, despite its deficiencies, and being widely criticized. Moreover, the argument that the country did not experience a dirty war was widely accepted. This article argues, on the contrary, that the historical process from the early 1960s to the mid-1980s during which thousands of people were exposed to severe human rights violations including tortures and extrajudicial killings at the hands of security forces is a dirty war even though its existence is categorically unknown and denied officially until recently. In this respect, this article scrutinises the transformation of institutions and security policies and how respectively more vulnerable dissident groups became the target of state-violence in Mexico. Accordingly, it is contended that the military and diverse security mechanisms were ineffective from the 1940s, and these organisations were modernised due to both pressure and aids from the US to prevent drug trafficking following the 1960s in Mexico. The article lastly explores how from the 1970s the torture and execution strategies practised on the dissident groups were operated against the more vulnerable groups among the drug traffickers.
Soğuk Savaş döneminde, Latin Amerika’da iç savaşlar ve askerî darbeler doruğa ulaşmış,siyasal istikrarsızlık, şiddet ve insan hakları ihlalleri bölgenin bugün dahi süren kroniksorunları hâline gelmiştir. Bununla birlikte, Latin Amerika’daki şiddet eylemlerinin çoğu,devletlerin politikaları biçiminde tezahür etmiş ve en çok bilinen örnekleri Arjantinve Şili’de olmak üzere “kirli savaş”lar yaşanmıştır. Meksika’da ise büyük problemleriçerse ve tartışmalara konu olsa da demokratik bir görünüm sürdürmesine bağlıolarak bir istisnaya atıfta bulunulmuş ve ülkede bir kirli savaş yaşanmadığı görüşüyakın zamana kadar kabul görmüştür. Bu çalışmada, az bilinmesine ve gerçekleştiğiyakın zamana kadar resmî olarak reddedilmesine rağmen 1960’lı yılların başından1980’li yılların ortalarına kadar Meksika’da binlerce kişinin, güvenlik güçleri tarafındanişkence ve yargısız infaz gibi ağır insan hakları ihlallerine uğradığı bu dönemin, kirlisavaş olduğu savunulmaktadır. Bu bağlamda, çalışmada, Meksika’da kurumların vegüvenlik politikalarının dönüşümleri ve göreceli olarak daha savunmasız olan muhalifgrupların nasıl devlet şiddetinin hedefi hâline geldiği incelenmektedir. Aynı doğrultuda,Meksika’da 1940’lardan itibaren ulusal ordu ve diğer güvenlik mekanizmalarının belirlidönemlerde âtıl kaldığı, 1960’lardan sonra ise ABD’nin, Meksika’ya uyuşturucu trafiğininönlenmesine yönelik baskı ve yardım yapması sonucunda söz konusu kurumlarınmodernize edildiği anlatılmaktadır. 1970’lerden itibaren ise muhalif gruplara karşıuygulanan işkence ve infaz yöntemlerinin nasıl uyuşturucu ticaretiyle uğraşan, ancak,göreceli olarak daha savunmasız durumdaki gruplara uygulandığı tanıtlanacaktır.